7 Eylül 2011 Çarşamba

Hastalıklı Bir Film; Natural Born Killers

Film eleştirisi yapmak gibi bir amacım olmadı ama bu film için istisnai olarak kısa bir film eleştirisi yapacağım. Film hakkında bilgi içerdiği için filmi izlemeyenlerin yazıyı okurken bu hususu göz önünde bulundurmaları gerekir.

Filmin yönetmenliğini Oliver Stone yapmış; öyküsünü ise Quentin Tarantino yazmış. Film iki seri katilin hikayesini işlerken, olayların arkaplanına iniyor sonuçta toplumsal eleştiri ve medya eleştirisi yaparak filmi nihayetlendiriyor. Malory, babası tarfından taciz edilen hatta birlikte olmaya zorlanan bir kızdır. Annesi bu duruma sessiz kalmaktadır. Bir gün eve gelen kasap Mickey'le birlikte evden kaçar. Yalnız filmin bu kısmı sanki bir komedi filmiymiş gibi bu durum kahkaha efektleriyle lanse edilmiş. Filmin bu kısmında oyunculuklarda abartılı. Yönetmen bir mesaj vermek istemiş ama çözemedim. Sonraki aşamada Mickey hapisaneye düşmüş görülüyor. Film burada siyah beyaz çekilmiş. Çalışma esnasında gelen hortumla beraber kaçan Mickey, Malory ile buluşur. Sonra Malory'nin babasını ve bütün olanlara göz yuman annesini öldürürler. İkili daha sonra bir köprü üzerinde yüzüklerini takıp, evlenirler. Bu arada işledikleri cinayetlerle televizyonun ilgisini çekip; American Maniacs isimli programa konu olurlar. İkili bir otele yerleşirler, televizyonda Scarface oynamaktadır. Al Pacino bir müddet görünür. Mickey, Scarface'i anlamsız bulur ve Hollywood'un öpüşmeye inanması gerektiğini söyler. Bu arada pencereden manzara yerine birbiriyle alakasız sahneler geçmektedir. Burada; koşan bir at, cephede askerler, Stalin, korkmuş bir kadın, ölü askerler, Hitler, bir kurt, bir çocuk, ağaç kesen işçiler, duman ve açan bir bitki gibi imgeler görülür. Bu arada televizyonda şiddet dolu sahneler gösterilmeye devam etmektedir.
Sonrasında ikilinin yolu bir şaman ile kesişir, şaman onlarda ki tüm kötülüğü görmesine rağmen onlara yardım eder fakat Mickey kabusundan uyandığında şamanı öldürecektir. Sonrasında şamanın yılanları tarafından ısırılan ikili, bir eczaneye girer. Polis eczane çıkışında ikiliyi yakalar. Filmin ilk yarısı diyebileceğimiz kısım burada noktalanır.
Bu aşamadan sonra Dedektif Jack Scagnetti ve Hapishane müdürü görüntülenir. Jack yakaladığı iki suçluyu görmek için hapishanededir. Aynı anda Wayne Gale isimli tv programcısı American Maniacs isimli tv programına röportaj almak için Mickey'i ikna etmeye çalışmaktadır. Tv programının etkisi dikkat çekicidir çünkü bu ikiliye sempati besleyen büyük bir kitle doğurmuştur. Bu kitle "öldür beni Mickey" diye tezahürat yapabilmektedir. hapishaneden canlı yayınlanan Tv Show'u arada alınan Coca Cola reklamları ile medyanın gayesini hatırlatmaktadır.
Canlı yayın sırasında Mickey'in söyledikleri tam anlamıyla hastalıklı bir ruhun yansımasıdır. Cinayetin doğada var olduğu kendisinin de bunu yaptığı, kendisinin kaderin bir elçisi olduğunu düşünmesi, cinayetin ise saflık olduğunu ve bunu doğuştan taşığını belirtmesi hastalıklı bir ruhun belirtileridir. Wayne Gale, canlı yayın sırasında sıkıştırdığı Mickey'e yayın arasında sarılmasıyla herşeyin bir tiyatro olduğunu sözler önüne sermiştir.
Mickey'in sözleri hapishanede bir isyan çıkarır. Bu arada filmin örtük mesajıyla karşılaşırız. İsyanın en ateşli sahnelerinde arka planda Nusrat Fateh Ali Khan'ın "Allah, Mohammed Char Yaar" isimli şarkısı çalmaktadır. Burada yönetmenin sinsi amacı ortaya çıkmaktadır. Konuyla ve filmle hiç bir ilgisi olmayan bir şarkı kargaşanın ortasına bırakılmıştır. Tabii burada iyi niyet aramak hata olur. İşte böyle bilinç altlarına adamlar neleri dolduruyorlar.


http://www.imdb.com/title/tt0110632/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...